“Zaten istediği hayatı kurma gücü olanlar arasında kim deli değildi ki.”
Insan psikolojisi ile ilgili kitapları her zaman severim. Ama daha çok sevdiğim bir şey varsa o da gerçekten bir şeyler yapma cesareti olan insanların hikayeleridir. Biraz Ayn Rand ve biraz Fifty Shades of Grey karışımı olan Fi işte biraz da bunun hikayesidir.
Kaçımız hayatın gerçekten direksiyonunda oturuyoruz. Gün içerisinde hangi isteklerimize göre hareket ediyoruz? Günümüz toplumunda insan davranışlarının belirli standartlar içerisinde kaldığı kimsenin farklılaşmaya veya kendi olmaya cesaretinin olmadığı bir toplum içerisinden sıyrılanların neleri göze aldığının ve neler yaşadıklarının ufak bir çerçevesi aslında bu kitap. Karar almanın ve bu kararların sonuçlarının ne olacağını düşünmek kadar, harekete geçenlerin hikayesi..
Hayatın direksiyonuna geçmek, karar almak, bunların sonuçlarında ne olacağına katlanmak, bir şeyleri değiştirmek için plan yapmak, kendine güvenmek ve istemek. Bu kavramların hepsi bu kitap içerisinde ayrı ayrı gözlemlenebiliyor.
Fi kitabı ana hatları ile beş tane ana karakterden ve onların başından geçen olayları anlatan bir roman. Can Manay, istediğini elde eden, başarılı ve ünlü bir psikologtur. Tüm dünya kendi etrafında dönmektedir. İlk görüşte Duru adlı genç bir dansçıya aşık olur. Onun peşinden gidebilmek için yaptıkları akıl almaz seviyededir. Can Manay, olayları kendi yönüne çevirebilme kabiliyetine sahip, piyasa türü yaşadığı seks hayatı ile kitabın ana karakterlerinden birisidir. Bilge, Can Manay’ın bir öğrencisidir. Hayat ona onu diğer insanlardan ayıran bir zeka vermesi ile başına hiç ummayacağı olayları getirir. Özge bir dergide asistanlık yaparken bir anda kendini bambaşka bir işin başında ve daha önce aklına bile gelmeyecek ortaklar ile başladığı bir işte bulur. Fikirleri ve davranışları bu kadar net olan bir kızdan azim ve akıl dolu bir hikaye çıkıyor.
Ben genel olarak kitabı beğendim. Özellikle inişli-çıkışlı hayatların hikayesini okumak bana keyif verdi. Cinsel betimlemeler çok fazla içeriği engellememiş. Sadece Can Manay’ın Duru’ya olan ihtirasının anlatıldığı sayfaların biraz uzun bırakıldığını düşünüyorum.
Hayatın direksiyonuna geçme cesaretine sahip olan bir azınlığın içerisinde neden yer almıyoruz sorusunu insan kendine soruyor bu kitaptan sonra. Bu kadar cesur ve sonuçları ne olursa olsun kendi istekleri üzerine yaşasa bir insan ne olur ki ?
Ben kitabı hızlı bir şekilde bitirdim. Size de bir ara okumanızı tavsiye ederim.
Aşağıda kitapta altını çizdiğim bazı cümleler var.
*) Potansiyelimiz merakımızdan doğuyor. Sonunda merak ettiğimiz şeylere dönüyoruz.
*) Bilgi, korkak beyinlerde deneyimi öldüren bir zehir gibi yayılır, eğer sürekli bilgiye dayalı hareket etmeye önem verirsen asla öğrenemezsin, özgürleşemezsen deneyimleyemezsin, deneyimleyemezsen değişemezsin, değişemezsen asla senleşemezsin.
*) Para uğruna olduğumuz kişiyi feda ediyoruz. Bizi sistemin parçası olmazsak açlıktan ölebileceğimize inandırıyorlar.
*) Yetersizlik hissi insana tuhaf şeyler yaptıran hatta tuhaf şeyleri ihtiyaç olarak algılatabilen bir histi. Çoğu insan aslında özlemini çektiği şeyin zenginliğindeymiş gibi davranıyordu.
*) Zaten istediği hayatı kurma gücü olanlar arasında kim deli değildi ki.
*) İyi şeyler tesadüfen olmuyor. Vazgeçmediğin sürece iyi bir şey için şansın var demektir.
*) Yaşadığın şeyin seni nereye götürdüğü, yaşadığın şeye verdiğin tepkiye göre değişiyor. Gitmek istediğimiz yerden bizi uzaklaştıracak tepkiler verip, sonra da adaletsizliğe sığınmak tam insana göre.