Daha önce Paul Lafargue’ın (Karl Marx’ın damadı) Tembellik Hakkı kitabını okumuştum. Sadece burjuva kesimini değil işçi sınıfını da gayet mantıklı bir çerçevede eleştiren bu kitap ilgimi çekmişti. Hatta bu kitapta okuduğum “Ben hükümetin değişmesini istemiyorum. Ben halkın değişmesini istiyorum.” sözü de kitapta unutamadığım cümleler arasındadır.
Geçen gün daha önce okumaya fırsat bulamadığım Komünist Manifesto kitabını bitirdim. Kitap, işçi sınıfının birleşmesine ve bu sayede egemen olmasına yönelik 1848 yılında yazılmış bir manifestodur.
Kitabın içerisinde çok önemli sözler yer alıyor. İşçi sınıfının mekanikleştiğine dem vuran “Artık yaş ve cinsiyet farklılıklarının işçiler için hiçbir ayırt edici toplumsal geçerliliği kalmamıştır. Bütün işçiler, kullanım fiyatları yaş ve cinsiyetlerine göre değişen birer iş aleti olup çıkmışlardır.” İşçi sınıfı kültürünün aslında yukarıdan dayatıldığı ve ilerleme gibi gözüken eğitim ve öğretimin aslında bir proje olduğunu ileten “Burjuvanın yitip gidecek diye karalar bağladığı kültür, büyük çoğunluk için makineleşmek üzere eğitilmekten başka bir şey değildir.” sözü yine altını çizdiğim cümlelerden oldu.
Aslında Komünist Manifesto’nun temelinde miras yolu ile edinilmiş zenginliğin ortadan kaldırılması ve herkese eşit iş imkanlarının sağlanması yatıyor.
Toprak mülkiyeti edinme hakkınında sadece devlete ait olması gerektiğini vurguluyor. Çünkü “Kapitalist sistemde emeği sömürülerek bir kazanç elde eden işçi kesiminin daha sonrasında para eline geçer geçmez mülkiyet sömürgecisi olan ev sahibi vb. alacaklılarına bu parayı dağıttığına bu sebeple de sömürü sisteminden çıkamadığına” dikkat çekiyor.
Kitabın en çok hoşuma giden kısmı ise son cümlesi oldu.
“Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur. Oysa kazanacakları koskoca bir dünya vardır.”