Kasım ayında THY’nin kampanyası ile Portekiz’e gitmeye karar verdik. Aslında niyetim Porto ve Lizbon’u birlikte ziyaret etmekti ancak sadece 4 günüm olduğundan bu seferki turu sadece Lizbon ile kısıtladım.
Öncelikle Lizbon’a uçuş Istanbul’dan dört buçuk saat civarında sürüyor ve arada iki saatlik bir saat farkı bulunuyor.
Uçaktan indikten sonra (havaalanında ücretsiz wifi bulunuyor.) otelin bulunduğu yere metro ile çok kolay bir şekilde varabiliyorsunuz. (Otel sahile çok yakın bir yerde bulunan Baixa – 8-downtown suites oteliydi. Biraz konformist bir kişi iseniz bu oteli tercih edebilirsiniz lokasyonu çok iyi ve odaları da gayet güzel. Fiyatı biraz ortalamanın üzerinde.) Portekiz’de taksiye binmemeniz konusunda internette çok fazla uyarı bulunuyor. Şöförlerin çok fazla dolandırdıkları ve ekstra ücret aldıklarını iletiyorlar. Ben 4 gün boyunca bir defa bile taksi kullanma ihtiyacı hissetmedim, her yere yürüyerek veya metro/tren ile varabiliyorsunuz.
Şansımıza hava çok iyiydi ve tüm şehri tshirt ile gezebildik. İlk gün biraz sight seeing olması amacıyla Baixa ve Rua Agusta etrafında biraz dolandık. Paraca de Comercio, Meşhur kale ve kiliseyi yarım günde gezdik. Bana soracak olursanız bence şehrin tepesindeki kaleyi görmek tamamen bir zaman kaybı diyebilirim. Giriş ücreti kişi başı 7 euro ve içeride tamamen harabe durumda olan bir kale geziyorsunuz. Açıkcası manzarası dışında herhangi bir özelliği olduğunu söyleyemem.
İkinci gün, Belem bölgesine gittik. Buraya kesinlikle yürümeyi tercih etmeyin tramway ile sahilden çok kolay 15-20 dakika içerisinde varabiliyorsunuz. Belem bölgesinde Jeronimos manastırı ve Belem Tower bulunuyor. Bu manastır ve yanındaki katedral gerçekten çok büyüleyiciydi. Belem tower aynı şekilde dışardan görüntüsü oldukça enteresan olan bir tarihi kule. Belem bölgesinde yürürken kaşifler anıtından geçiyorsunuz. Bu kaşifler anıtı yine oldukça güzel yapılar arasında yer alıyor. (Biz öğlen yemeği belem tower’ın yanında sahilde bulunan bir restoranda yedik ancak sanırım Kaşifler anıtının yanındaki yerde yemek çok daha iyi bir tercih olacaktı.)
Bence belem bölgesinde bir yarım gün veya daha fazlası ayrılabilir. (Bu bölgede müzelerde bulunuyor ancak bir havanın güzelliğinden daha fazla dış alan gezmeyi tercih ettik. Müzeleri de gezecekseniz minimum bir gün gerekir.)
Belem bölgesinde ayrıca Pasteis de Belem adında meşhur bir tatlıcı var ve Nata tatlısı inanılmaz güzel. Burada kısa bir kuyruk bekledikten sonra bu tatlıyı alabiliyorsunuz. Ben tatlıya bayıldım mutlaka denemenizi tavsiye ederim. Belem’den dönüş yolunda bir pazar yeri olan Mercado de Campo‘da bir mola verdik. Bu alan bir çok farklı yemek ve içecek çeşidinin bulunduğu bir pazar yeri. Bence bir kahve molası için uğranabilecek bir yer.
Akşam yemeği için meşhur Ramiro Restaurant‘a gittik. Burası sürekli olarak önünde kuyruk olan ve minimum 30-40 dakika beklediğiniz bir restoran. İçeride çeşitli deniz mahsülü yiyecekler bulunuyor. Biz yengeç, jumbo karides ve salyangoz söyledik. Yengeçi yemek zorda olsa (yengeçi parçalamak için bir çekiç veriyorlar!) eğlenceli bir deneyimdi. Jumbo karidesleri çok lezzetli! Tat olarak en iyi yer diyemem ama bir gece denenebilir.
Bir sonraki gün Sintra’ya yola çıktık.
Sintra
Sintra bölgesine Rossio meydanından yaklaşık 35-40 dakikalık bir tren yolculuğu ile ulaşabiliyorsunuz. Sintra doğası nefis bir bölge ve içerisinde çok fazla sayıda kale bulunuyor. Biz vardığımızda hemen tren istasyonunun çıkışında bulunan Eco-Car’lardan bir tane kiraladık. (Fiyatı çok pahalı ancak hızlı bir ulaşım için eğlenceli bir yol! bir gün için 45 euro kira bedeli bulunuyor.)
Öncelikle meşhur Pena sarayına gittik. Burası Walt Disney’in çizgi filmlerindeki kalelere benziyor. Bu oyuncak kalenin dışı gerçekten komik bir görüntü oluşturuyor. Sarayın inşası 1836 yılında başlamış ve o tarihte bu kadar yüksek bir tepeye nasıl bu kaleyi yaptıklarına ben gerçekten şaşırdım. Sarayı gezdikten sonra parkında bir tur atmaya karar verdik. Park huzurlu ve yemyeşil bir alan. Bu park içerisinde ufak havuzlar ve evler bulunuyor. Güzel bir havada yürüyüş yapmak için ideal bu park alanını mutlaka gezerek alandan çıkın derim.
Daha sonra arabamıza atlayıp Quinta de Regaleira‘ya gittik. Bu kale ve bahçesi mistik bir bahçe olarak yapılmış. Kalenin (veya evin) içerisini çok gezemiyorsunuz ancak bahçe sürekli enteresan yapılarla dolu ve buraları sırayla gezebiliyorsunuz. Aslında çok fazla enteresan olduğunu söyleyemesem de en azından farklı bir düşünce ile yapılmış olmasından dolayı ben sevdim. Buradaki tüm yapıların mutlaka hikayelerine gitmeden bir bakın. Quinta de Regaleira’dan çıktıktan sonra buranın hemen az ilerisinde bulunan Tivoli Hotel’e şarap içmeye gittik. (Keyifli ve antik bir otel olmasından dolayı bu aktiviteyi mutlaka öneririm.)
Daha sonrasında otelden arabayı bırakmak için tren istasyonuna geri döndük. Yemeği de buraya yakın bir yerde yedik ancak buradaki yemeğin çok güzel olduğunu söyleyemem. Gece şehir merkezinde bir yürüyüş yaptıktan sonra Lizbon merkeze dönüş yaptık.
Bir sonraki gün Alfama bölgesinde bulunan bit pazarını gezmeye gittik, burada belki 20 sene önce gördüğünüz kaset, nokia 3310 gibi icatlara rastlamak mümkün. Çok büyük bir alana yayılmış pazarı keyifle gezdik ve Fado cd’si, magnet gibi alışverişlerimizi buradan yaptık. Dönüşte alfama sokaklarında dolanırken öğlen yemeği olarak Fado müzesinin karşısındaki sokağa girip şansımıza Restaurante tipico Lautasco adlı restorana oturduk ve bir fish plate söyledik. Eğer Lizbon’da yediğin en keyifli yemek nedir derseniz bu restoranda öğlen vakti yediğimiz bu yemeği söylerdim. Nefis bir yeşil şarap (Alvarinho) eşliğinde keyifle yemek yedik. (toplamda iki kişi 50 euro civarında bir hesap geldi.) Bence Lizbon’da burası mutlaka uğranması gereken bir restoran.
Akşam meşhur Fado müziğini dinlemek için yine Alfama bölgesine gittik ancak eğer bizim gibi İstanbul’daki Nardis Jazz bar tadında bir ortam ve konser performansı bekliyorsanız büyük olasılıkla beklentinizin çok zıttı bir performans ile karşılaşmanız mümkün! Oturduğunuz mekana Fado sanatçıları her yarım saatte bir uğrayarak 3-4 parça seslendirip yan mekana geçiyorlar. Benim beklediğim biraz daha konser havasında olması idi ancak maalesef çok turistik bir aktivite tadında bu sanatı icra ediyorlar. Yine de bir akşam bence dinlemeye vakit ayırın derim.
Özet olarak,
Baixa veya Alfama bölgelerini konaklamak için tercih edin,
Sintra bölgesine bence iki gün ayırın.
Belem bölgesini mutlaka ziyaret edin. (yarım veya bir gün)
Şehir merkezi içinde yarım gün yeterli olacaktır.
Nata tatlısını, Yeşil şarap Alvarinho’yu mutlaka deneyin ve deniz mahsüllerinin tadına varın.
Havanın güzelliği ve şehirde dış alanda bol yürüyüş yapabilmiş olmamız sebebiyle ben Lizbon tatilinden bol keyif aldım. Bence 3-4 gün vakit geçirilebilecek bir şehir. İstanbul’a benzerliği ile kendinizi yabancı hissetmeyeceğiniz ancak deniz mahsülleri ve yeşil şarap alvarinho ile kendinize iyi bir ziyafet çekebileceğiniz bu şehri bir deneyin derim.