“Kimseyi antibiyotik ile öldürmedim ama antibiyotik almadığı için ölen epey insan biliyorum.”
Geçen hafta Domingo tarafından yayınlanan Ed Yong’un yazmış olduğu Mikrobiyota kitabını bitirdim. (Kitap Serdar Kuzuloğlu’nun Instagram üzerinden yayınladığı öneri kitap listesi içerisinde idi.)
Kitap mikroplar ve bakterilerin dünyasını anlatan bir inceleme kitabıdır. Kitabın anlatım dilinin yalınlığı ve çok fazla teknik detaya inmemesi sebebiyle anlatılmak istenen başlıkları biyolojiyi bilmeyen bir kişinin bile rahatlıkla anlayabileceği bir şekilde anlatan bir kitaptır.
Kitap ilk olarak “Bakmayı Akıl Edenler” bölümü ile başlıyor. Bu bölüm henüz daha mikroskop gibi yardımcı aletlerin icat edilmediği ve mikrop, bakteri kavramlarının hayatımızda olmadığı dönemi anlatıyor. Mikroskop benzeri bir alet ile dünyadaki canlıları izleme fikri aslında 1650’den sonra ki yıllarda (!!) Leeuwenhoek öncülüğünde başlamıştır. Tabii ki de o zamanın koşullarında var olan teknoloji ile yapılan alet, bugünkü mikroskop’un yanında çok ilkel kalıyor olsa da 1600’lü yıllarda cisimlere yakından bakmayı “akıl etmek” ilk olarak Leeuwenhoek’in aklına gelmiştir.
Kitapta bakterilerin aslında hepsinin “kötü” amaçlı olmadığını hatta tam tersi kimilerinin bizler için çok yararlı olduğunu anlatan yazar bunu deneyler ile kanıtlamaktadır. Mesela laboratuvarda steril ortamda doğum yaptırılan canlılarda dış dünyadan alınan bakteriler olmaması sebebiyle 6 ay gibi bir süre sonra normal olarak gelişmedikleri gözlemlenmiş. Yani aslında bizler bir canlı olarak doğuştan gelen özelliklerimiz ile değil dış dünyadan aldığımız bakteriler ve mikroplar ile ortaya çıkabilen canlılarız. Hatta o kadar bağımlıyız ki, insan bağırsaklarının iyi çalışmaması durumunda beyninin ciddi bir şekilde etkilendiği ve bu bağırsakların da bakteriler sayesinde iyi çalıştığını düşündüğümüz zaman aslında acaba kararları sadece bizler kendimiz mi alıyoruz yoksa etrafımızdaki tüm bu “olan biten”den çok farkında olmasak bile etkileniyor muyuz ?
Daha da ileri giden deneylerde bağırsakları tedavi edilemeyen C-Diff hastalarına başka insanlardan alınan dışkıların aktarılması ile hastaların hızlı bir şekilde nasıl tedavi ettiklerini anlatan deneyler yine bu bölümde bakteri transferinin aslında faydalı yönünü de anlatmaktadır.
Bir Antibiyotik aldığımız zaman aslında vücuda bir kitle imha silahı uygulamış gibi tüm bakterileri ortadan kaldırdığımız bu sebeple de dirençli ve iyi bakterileri de ortadan kaldırdığımızı anlatan kitap, aslında antibiyotik aldıktan sonra neden dirençsiz kaldığımızı anlatıyor! Gelecek yıllarda bakteri işinin “alakart” olacağını ve artık antibiyotik değil sadece belirli amaçtaki bakterileri yok etmek üzere programlanmış yeni bakteri türlerinin antibiyotik olarak vücuda verileceğini anlatılıyor.
Bakterilerin DNA alışverişini sanki para alışverişi yapar gibi çok kolay bir şekilde yaptığını fark eden araştırmacılar enteresan bir deney yaparlar. Bir bölgede ki ağaçlara ciddi zarar veren bir sinek türünü engellemek adına bakterilerden faydalanmayı düşünen bir profesör, bu zarar veren bakteriye dirençli karşı bakterileri ciddi bir araştırma sonucu bulur ve bu dirençli bakterileri enjekte ettiği 15-20 sineği farklı zaman aralıklarında ve farklı bölgelerde serbest bırakır. Bir süre sonra bu sinekler enfekte olmuş diğer sinekler ile etkileşime geçtikleri zaman baskın çıkar ve enfeksiyonu yayılmasını durdururlar.
Bunun gibi bir çok enteresan ve güzel bölüm barındıran bu kitabı eğer bu konulara biraz ilginiz varsa ben mutlaka okumanızı öneririm.
Kitap benim “steril” dünyaya ve bakteri, mikrop kavramlarına bakış açımı değiştirdi.