Hector Macdonald tarafından yazılmış “Hangi Doğru – Nereden baktığınız gerçekliği nasıl şekillendiriyor, doğru bizi nasıl yanıltıyor ?” kitabı Domingo tarafından 2020 senesinde yayınlanmış bir referans kitabıdır. Kitap doğru olarak kabul ettiğimiz konuların nasıl farklı bakış açıları ile değerlendirilmesi gerektiğini anlatan çok keyifli ve pratik dünyadan onlarca örnek barındıran, okunması hızlı, içeriği dolu dolu bir kitaptır.
Doğru nedir diye TDK sözlüğe baktığımız zaman ilk üç açıklama aşağıdaki gibidir.
- sıfat Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı.
- sıfat Gerçek, yalan olmayan: Doğru haber.
- sıfat Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun
Biz genelde günlük yaşamımızda yaygın olarak doğru kavramını ikinci veya üçüncü maddede açıklandığı gibi yani yalan olmayan, akla ve mantığa uygun şeklinde kullanırız. Herhangi bir konuda doğru tanımı, konunun bakış açısına göre değişir, petrol yüklü bir tankerin A noktasından B noktasına gitmesi, firma için kar anlamına gelebileceği gibi, yol güzergahında kıyı şeritleri için risk, çevreciler için doğaya verilebilecek potansiyel ekstra zarar, küresel ısınma için ekstra CO2 salınımı, makro-ekonomi anlamında sistemin devam etmesi, gemi mürettebatı için maaşlarını alabilecekleri bir iş anlamına gelir.
En basit bir konu bile onlarca farklı bakış açısına sahip iken gerçekten doğruyu nasıl bilebileceğiz ?
Bu sorunun cevabı çok basit, neredeyse hiçbir zaman tam olarak doğruyu bilemeyeceğiz ancak en azından bize bir bilgi ulaştığı zaman söyleyen kişinin doğruyu tam olarak yansıtıp yansıtmadığını anlayabilmek için biraz sorgulamamız faydalı olacaktır.
Yazar iletişimcileri Savunucular, Yanlış Bilgilendiriciler ve Yanıltıcılar olarak üç türde gruplamış. Ayrıca doğrular kitapta Kısmi doğrular (Karmaşıklık, Tarih, Bağlam, Sayılar, Hikaye), Öznel Doğrular (Ahlak, Cazibe, Mali Değer), Yapay doğrular (Tanımlamalar, Sosyal Kurgular, İsimler) ve Bilinmeyen doğrular (Öngörüler, İnançlar) olarak dört bölümde ayrı ayrı incelenmiş.
Bugünün dünyasında kasıtlı olarak bizlere doğruları ya da bilgiyi tam olarak aktarmamaya çalışan uzmanlar ile çevrilmiş durumdayız. Bugün, sosyal medya gibi mecralarda okuduğumuz haberlerin, bilgilerin neredeyse çok büyük bir kısmı bize gerçekten olan biteni anlatmaktan çok uzakta bulunuyor. Bunun sebebi tam olarak gerçeğin anlatılmasının her zaman bir hikaye değeri taşımıyor olması veya gerçek hikayenin amaca hizmet etmiyor olması gibi sebeplerdir.
Mark Twain’in “ne zaman bir fedakarlık ya da görev uğruna yapma hikayesi okuyup duyduğunda, onu parçalarına ayırıp altındaki gerçek güdüyü ara. Her zaman orada olacaktır.” sözü bence bu doğru/yanlış bakış açısı konusu üzerine düşünülmesi gereken bir sözdür.
Yediğimiz veya giydiğimiz şeylerin bağlamlarını ne kadar düşünüyoruz ? Ben Netflix’te izlediğim True Cost adlı belgeselde giydiğimiz pamuk bazlı kıyafetlerin aslında nasıl bir çevre katliamı ve üçüncü dünya ülkelerinin sömürüsü sonrasında bizlere bu kadar ucuza sunulduğunu öğrenmiştim. Ya da yediğimiz etlerin sofraya gelene kadar geçtiği süreci kaç kişi izlemeye dayanabiliyor ? Aslında bu örnekler bizlerin tüketici olarak yaptığımız şeylerin bağlamını o kadar da fazla önemsemediğimizi gösteriyor. Çoğumuz yediğimiz yemeklerin bile bağlamını düşünmez iken, bizlere ulaşan bilgilerin bağlamını ne kadar düşünüyoruz ?
Kitapta “Matisse’ten daha güzel” adında bir bölüm bulunuyor. Bu bölümde Elmyr de Hory adında çok yetenekli bir sahtekar ressam, Picasso, Matisse, Modigliani, Monet, Degas gibi sanatçıların eserlerini gerçek ressamından ayırt edilemeyecek şekilde yüzlerce sahte eser yapıp sattığı hikaye anlatılıyor. (Detay için https://en.wikipedia.org/wiki/Elmyr_de_Hory) Hatta bu iş o kadar büymüş ve yapılan eserler o kadar kaliteliymiş ki sonunda bu bir “de Hory”eseri midir acaba diye sogulamaya başlamışlar. Bir eser eğer orjinali ile birebir aynı ise bu sahte eserin değerini belirleyen şey nedir ? Bizzar de Hory’nin de sorduğu gibi, neden uzmanlar bile orjinallerinden ayıramazken sahte tabloları, taklit ettiği sanatçılarınkilerden daha değersiz oluyordu ?
Kitaptan bakış açılarının farklılığına dair ilginç bir bölüm,
“İskitler birini öldürdükleri zaman derisini yüzmeleri ve o deriyi atlarının yularına geçirmeleri gerektiğini düşünür. Kafatasını da yaldızlayıp etrafına gümüşler taktıktan sonra içinden içkilerini yudumlayıp tanrılarına sunarlar. Yunanlar arasında böyle davranan bir adamın evine kimse girmek istemez. Massagetler ölen anne babalarını kesip yer ve insanın kendi çocuklarının içine gömülmesinin en güzel mezarlık olduğunu düşünürler ama Yunanistanda’da herhangi biri böyle bir şey yapacak olsa ülkeden kovulur ve bu kadar kötü ve aşağılık bir suç işlediği için rezil bir şekilde ölmeye terk edilir.”
Kitapta The Guardian’ın 1986 yılında bakış açısı ile ilgili çekmiş olduğu çok keyifli bir reklamdan bahsediyor. Bu reklama linkten ulaşabilirsiniz. (https://www.youtube.com/watch?v=_SsccRkLLzU)
Kitaptan altını çizdiğim bazı cümleler,
- Yüzdeler genellikle sayılardan daha bilgilendiricidir.
- Öldürmek yasaktır, bu yüzden borazan sesleri eşliğinde kitleleri öldürmediği sürece tüm katiller cezalandırılır. (Voltaire)
- “İklim değişikliği”, “küresel ısınma”dan daha az korkutucu
- Politikacılar bu yüzden eğer seçilirlerse çıkartacakları borçlar ya da yükseltecekleri vergiler yerine onaylayacakları harcamalardan bahsederler.
- Bilinmeyen bir şeyin gerçek olduğuna içgüdüsel olarak inanmayabiliriz ama inanmış bir grubun içinde yeteri kadar kalırsak onların doğrusu bizim doğrumuza dönüşür.
Kitaptan not aldığım bazı filmler,
- Onur (2015)
- Kinky Boots (2005)
- Beklenmeyen Misafir (1967)
Ben kitabı son zamanlarda okuduğum en iyi referans kitaplarından birisi olarak değerlendiriyorum ve sizlere mutlaka okumanızı öneririm.