Bugün sizlere Chicago Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde uzun yıllar hocalık yapmış Ronald Coase’nin, “Coase Teoremi” adı verilen bir teorisinden bahsetmek istiyorum.
Coase teorisi kısaca, “İşlem maliyetinin olmadığı bir durumda, yani insanların birbirleri ile kolaylıkla alışveriş yapabildiği durumlarda, kaynaklar en çok değer getirecekleri kullanımlara akar.” demektedir.
Gerçek hayatta işlem maliyetinin olmadığı bir durum mümkün olmamakla birlikte bu teori üzerinde düşünülmeye değer bir teoridir.
Şimdi bunu daha kolay anlayabilmek için bir örnek düşünelim,
Diyelim ki elimizde 10kg demir var ve farklı ülkelerde demirin alıcıları bulunuyor. Eğer herhangi bir işlem maliyeti olmazsa, biz elimizdeki demiri karı (değeri) maksimize etmek için en yüksek fiyatı veren alıcıya satarız. Burada kritik olan nokta işlem maliyetinin olmamasıdır. Eğer bu alışverişte herhangi bir işlem maliyeti olsaydı, işlem maliyetleri eklendikten sonra en yüksek karı bırakan alıcıya demiri satmak isterdik.
Bu tür işlemlerde işlem maliyetlerini hesaplamak kolaydır.
Ancak gerçek hayatta işlem maliyetlerinin zor hesaplandığı durumlar bulunur. Bu durumlardan bir tanesi “Beyin Göçü“dür.
Bugün “Beyin Göçü” adı verilen kavram, bir ülkenin sahip olduğu entelektüel sermaye birikimli bireylerinin başka ülkelere göç etmesine verilen isimdir.
Peki beyin göçü kavramını Coase teoremi örneğinden yola çıkarak açıklayabilir miyiz ?
“Beyin Göçü” kavramı işlem maliyetlerinin söz konusu olduğu bir kavramdır bu sebeple tam olarak “Coase” teoremine uymamaktadır. Ancak bu kavram yüksek işlem maliyetlerinin olmasına rağmen değerlerin en çok kullanılabilecekleri kaynaklara akmasına enteresan bir örnektir.
“Beyin Göçü” kavramında iki türlü maliyet vardır,
İlk maliyet, kişinin bulunmuş olduğu ülkedeki yaşama maliyetidir. Burada ekonomik, sosyolojik, psikolojik, hukuksal, kültürel vb. tüm etkenler bu maliyet içerisinde yer almaktadır. (Bir ülkede yer alan kültürel etkinlik sayısı, alım gücü değeri, eşitsizlik vb.)
İkinci maliyet, kişinin gideceği ülkede yaşamak için katlanmak zorunda olduğu maliyetlerdir. Bu maliyete başvuru süresinde yaşanacak sıkıntılardan, gideceği toplum içerisinde yaşayacağı ayrımcılık, kültürel bariyerler, iş bulma zorluğu ve olası dil problemleri gibi bir çok farklı problem dahildir.
Genel olarak beyin göçüne karar vermiş bireylerde, birinci maliyet ikinci maliyetin çok üzerine çıkmış durumdadır. Yani gitmeye karar vermiş bir kişinin bulunduğu ülkedeki yaşama maliyeti o kadar yükselmiştir ki taşınması için gereken ve taşındığında karşılaşacağı maliyetler bunun yanında az kalmaktadır.
Beyin göçü vermek istemeyen ülkeler birinci maliyetin fark yaratacak kadar yüksek olmamasına önem göstermelidirler. Peki bu bahsetmiş olduğumuz maliyetler bir model üzerinden hesaplanabilir mi ?
Bununla ilgili Dünya Ekonomi Forum’u tarafından her sene yayınlanan “Global Yetenek Rekabet Endeksi” adı altında oldukça güzel bir rapor bulunuyor. Bu rapor bizlere bu iki maliyeti altı farklı başlıkta incelemek için oldukça faydalı bir bakış açısı sunuyor.
Şimdi bu başlıklara bir göz atalım,
“Enable” kısmı o ülkede iş yapmanın ne kadar kolay olduğunun analiz edildiği bölümdür. Burada işe eleman almanın kolaylığından, devletin iş yapmayı kolaylaştıran regülasyonlarına kadar farklı alt başlıklar bulunur.
“Attract” kısmı, hem dışarıya hem de içeriye olan açıklığı araştıran bölümdür. Alt detay olarak bu bölümde yabancı sermayeye açıklık, yabancı çalışanlara olanaklar, gelirlerde cinsiyet eşitliği gibi başlıklar bu bölümde incelenir.
“Grow” kısmı, kişilere verilebilecek eğitim olanaklarının incelendiği kısımdır.
“Retain“, gelen yetenekleri ülkelerin ne kadar ellerinde tutabildiğini inceleyen bölümdür.
“VT ve GK skills“, eğitim olanaklarının ve yetkinlik konularının incelendiği bölümdür.
Burada her bölüm ayrı ayrı puanlanarak ülkeler için toplam puan ortaya çıkartılır. Bu modele göre listenin ne kadar yukarısında bulunursanız, o ülkede yaşama maliyeti o kadar düşük olur. Yaşama maliyeti düşük olan ülkelerden çok daha az beyin göçü olur. Çok daha az beyin göçü olan ülke, içeride tutabildiği iyi yetişmiş bireylerinin katkıları sayesinde yaşama maliyetlerini daha kolay düşürür ve avantajını elinde tutmaya devam eder.
Beyin göçü üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Amin Maalouf’un “Uygarlıkların Batışı” adlı kitabında sürgünler konusunda önemli bir tespiti vardır. Bu tespitin sadece sürgünler için değil “Beyin Göçü” konusunda da doğru olduğunu düşünüyorum. Bu yazımı bu tespit ile kapatmak istiyorum.
“Tarih boyunca kitlesel sürgünler, gerekçeleri varmış ve meşruymuş gibi gözükse de genellikle kovulanlardan çok geride kalanlara zarar vermişlerdir. Kuşkusuz kovulanlar başlarda acı çekerler; ama nihayetinde kendilerini toparlar, travmalarını atlatır ve çoğunlukla kendilerini kabul eden ülke yararına mucizeler gerçekleştirirler.”