Kategoriler
Kitaplar

Yetenek dediğin nedir ki ? (Geoff Colvin)

Resim: Elma Yayınevi

“Yetenek dediğin nedir ki ?” (İngilizce orijinal adı “Talent is overrated”) Geoff Colvin tarafından 2008 yılında yazılan ve Elma yayınevi tarafından 2010 yılında basılan , yetenek konusu üzerine yazılmış bir araştırma/inceleme kitabıdır.

Kitap, bugün dünyada standart performans gösteren insanlar ile dünya klasmanında performans gösteren insanların neden bu şekilde farklılaştığı anlatımı ile başlıyor. Diyelim ki günlük rutin bir işiniz var, müzik ile uğraşıyorsunuz veya spor yapıyorsunuz, genel olarak insanlar bu yaptıkları şeylerde “iyi veya orta performans” gösterirler ve dünya klasmanında bir performans göstermek için kimse çok fazla çabalamaz.

Bu denli önemli bir klasmana sadece “yetenekli” insanların çıkabileceğine, kişilerin yeteneklerinin doğuştan gelen bir şey olduğuna ve sonradan kazanılamayacağına inanırız.

Kitap tam olarak bu konu üzerinde aslında bu algının yanlış veya en iyi ihtimalle sorunlu olduğuna değinmektedir. Çok başarılı insanların çalışma rutinlerine ve disiplinlerine bakıldığı zaman bu kişilerin aslında yetenekten çok yazarın “amaca yönelik çalışma” adını verdiği bir sistem ile başarılı oldukları görülür.

Amaca yönelik çalışma aslında en basit anlamı ile kişinin başarılı olmak istediği bir konuda, eksiklerini gözlemleyip bu eksiklikleri devamlı olarak gidermek suretiyle her seferinde daha iyi bir performans sergilemeye çalışmasıdır. Çoğumuzun aslında iyi performans sergilemesinin sebebi budur. Eksikliklerimizi tamamlamak için çaba göstermezsek başlangıçta sahip olduğumuz seviyeden çok fazla uzaklaşamayız. Belki biraz tecrübe ile ilerleyebiliriz ancak o işin dünya klasmanına çıkması için bundan çok daha fazlası gereklidir.

Kitapta bu konu ile ilgili enteresan bir örnek bulunuyor.

1960’lı yıllarda, eğitim psikoloğu Macar Laszlo Polgar’ın zihninde “üstün başarılı doğulmaz, olunur” düşüncesi şekillenmeye başlamıştı. En başarılı kişiler, erken yaşlardan başlayarak ileride başarılı olacakları alana odaklanmaya ve o alan üzerinde çalışmaya yönlendirilmişlerdi.

Polgar aynı sistem ile bir çocuk yetiştirmek için bir ilan vermişti ve ona yardım edecek bir kadın aradığını ilanda belirtmişti. Klara adında bir kadın bu ilana bakarak Polgar ile iletişime geçer ve daha sonra ikili evlenirler. Susan adında bir kızları olan çiftin deneyi Susan 4 yaşındayken başlar. Polgar ve Klara çifti, Susan’a 4 yaşından itibaren satranç öğretmeye başlarlar.

İlerleyen dönemde Sophia ve Judit adında iki kız çocuğu daha olan çift onları da aynı şekilde satranç eğitimine daha çocuk yaştayken başlarlar.

Hikayenin sonunda Susan on yedi yaşında o zamanlar Dünya Erkekler Şampiyonası olarak adlandırılan şampiyonaya katılmaya hakkı kazanan ilk kadın olur. Sophia ve Judit ise Kadınlar Olimpiyatı’na takım olarak katılmışlar ve önemli başarılar elde etmişlerdir. Daha sonra Judit dünyanın en iyi kadın satranç oyuncularından olmuş ve büyük usta unvanını almıştır.

Bu hikaye aslında amaca yönelik alıştırmaya erken yaşlarda başlamanın ne kadar önemli farklılıklara yol açabileceğine enteresan bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.

Benim için kitapta enteresan olan bir başka konu, genel olarak bir konuda başarılı olan insanların sadece ilgilendikleri alandaki performansa değil, bunun yanında temel kondisyon konularına da odaklanmaları oldu. Mesela diyelim ki bir üst düzey yöneticisiniz. Sizin odaklanmanız gereken şey sadece iş sonuçları değildir, enerjinizi yüksek tutmak için spor yapmak, daha farklı bakış açıları kazanabilmek için farklı diller bilmek, sosyal bir çevre edinerek kendinizi deneyimlemeniz, belki bir kar amacı gütmeyen kuruluşta görev alarak bakış açınızı zenginleştirmek sizlere çok-daha-iyi performans gösterebilmeniz için oldukça fayda sağlayacaktır.

Kitaptan altını çizdiğim bazı cümleler,

  • Kendilerini neyin beklediğini bilerek ona hazırlanır, böylece daha iyi performans gösterirler.
  • Ama aslında başardıkları şey, işlerini otomatik olarak yapmaktan kaçınma yetisidir.
  • Eğitmen kendinizi göremeyeceğiniz açılardan sizi görebilir.
  • En büyük Amerikan futbolu oyuncularından biri futbolla ilgili çalışmasının yüzde birinden azını maçlara ayırmıştır.
  • Antrenmanlarını yetersiz yönlerini geliştirecek şekilde planlıyordu.
  • Doğuştan var olan ya da olmayan özelliklerimiz yüzünden her türlü başarının kapılarının bize sonsuza dek kapalı olduğunu düşünme eğilimi gösteririz. Öyle görünüyor ki karşılaştığımız engellerin birçoğu hayalidir.
  • Harvard İşletme Okulu’ndaki öğrenciler iki yıllık program boyunca beş yüzün üzerinde örnek olayı incelerler.
  • En son ne zaman, yaptığınız işle ilgili olarak, işinizin beş yıl sonraki durumu hakkında derin bir tartışmaya girdiniz?
  • İş dünyasında yaptıkları her şeye katkı sağlayan temel kondisyon çalışmasını yapan kişilerin sayısı şaşırtıcı derecede azdır.
  • Zaman zaman, atışın niçin kötü olduğunu durup düşünmem gerektiğini fark ederim.
  • Elbette bu tür bulgular, yeteneğin var olmadığını kanıtlamıyor ama son derece ilginç bir olasılığa işaret ediyorlar: Yetenek var ise önemsiz olabilir.

Kitap bence “yetenek” konusu üzerine yazılmış, farklı bir bakış açısı sunan ve geleneksel fikirlere karşı çıkan enteresan bir kitap. Bu konu ile ilgilenenlerin okumasını öneririm.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s