Kategoriler
Toplum Yazılar İş Dünyası

Konserde “Yuhalanmak”, Geri Bildirim ve Sürdürülebilir İnat üzerine…

Eleştiri belki güzel bir şey değildir, ama gereklidir. Ağrıyla aynı işi görür. Çünkü ağrı da vücutta bir arıza olduğunu haber verir.” – Winston Churchill

Alkış kelimesi, Latince “tokatlamak, vurmak, çarpmak” anlamına gelen “plaudo” sözünden gelir. Genelde saygı veya tebrik anlamına gelen alkışın günlük hayatta oldukça yaygın bir kullanımı vardır. Konserlerde, maçlarda, sunumlarda, konuşmalarda sürekli olarak kendisine yer bulan alkış, performansı gerçekleştiren kişilere aslında anlık bir geri bildirim iletme yoludur.

Geri bildirim konusu, üzerinde oldukça fazla konuşmanın ve tartışmanın yapıldığı önemli bir olgudur ve gelişimin temel taşı olarak nitelendirilir. Geri bildirim, hayatın her alanında kritik önem taşır.

Bu konunun detayına girmeden önce sizlerden aşağıdaki videoyu izlemenizi rica ediyorum.

23 Mart 2013 senesinde bir amatör kamera tarafından çekilmiş bu videonun özellikle 2:20 den sonraki 30 saniyelik kısmına dikkat etmenizi rica ediyorum. (Video otomatik olarak bu bölümden başlayacaktır.)

https://www.youtube.com/watch?v=r3g5OR0rLaI&t=142s

İzlemiş olduğunuz video, Milano La Scala’da Macbeth adlı oyunu sahnelemiş ekibin, sahnede yuhalandığını gösteren amatör bir video kaydıdır.

Bu video bir montaj değil ve evet yanlış duymadınız, seyirciler sahneye gelen ekibin bazı üyelerini performans sonunda “yuh”alıyorlar.

Bende hayatımda bir defasında Viyana Operasına gittiğimde salonda bulunanların sahnedeki performansı yuhaladığına şahit olmuştum. Bana oldukça garip gelen, hatta biraz daha abartırsam, ayıp sayılabilecek bu davranışın sonrasında, aslında bunun orada ne kadar normal olduğunu öğrendim. 

Avusturya kültürel aktiviteler bakımından oldukça gelişmiş bir yerdir. Burada seyirciler mükemmel seviyede olmayan hiçbir performansı kabul etmezler. Bu sebeple sahnede birilerini “yuhalamak” ve aynı şekilde muhteşem olan bir performansı “45 dakika boyunca alkışlamak” gibi ekstrem geri bildirimleri direkt performans sonrasında iletmekten çekinmezler.

Stefan Zweig “Dünün Dünyası” adlı kitabında bu konudan aşağıdaki gibi bahseder,

Viyana Operasında, Viyana Burg Tiyatrosunda hiçbir şey gözden kaçmazdı; bir notanın yanlış çalınması hemen fark edilir, her yanlış giriş, her kısaltma şiddetle eleştirilirdi. Bu dikkatli gözlemler sadece prömiyerlerde sanat eleştirmenleriyle sınırlı kalmaz, aksine gece gündüz demeden kıyaslama yaptığı için kulakları iyice keskinleşen dikkatli seyirciler tarafından da yapılırdı. (…) Sanat denildiğinde kentin onuru söz konusuydu.” (Sf. 39)

Oldukça yüksek standartlara sahip bu kitleye bir performans sergilemek sağlam bir psikolojik baskıyı da beraberinde getirir. Ancak kişilerin veya ekiplerin kendilerini geliştirebilmesi bu tür geri bildirimler ile gerçekleşmektedir.

Geri bildirim konusunda dikkat edilmesi gereken önemli bir noktada kişilerin bu geri bildirimi neden verdiklerinin anlaşılmasıdır.
Sizleri alkışlayan veya yuhalayan kişilerin değer yargıları ve dünya bakış açıları dikkate değer çeşitliliktedir. Bu değer, yargı ve dünyaya bakış açısı farklılıkları aslında verilen geri bildirimin “neye” verildiği konusunda daha net bir bakış açısı sunar. 

Örneğin,

Yazar Fran Lebowitz, New York’ta sanat eserlerinin sergilendiği bir müzayede de, insanların sanat eseri sahneye getirildiği zaman değil en yüksek meblağı vererek o eseri satın alan kişi belli olduktan sonra alkışladığını gözlemlemiş.  Bu örnek, rakamlara verilen değerin, estetiğe verilen değerin üstüne çıktığı günümüz kültüründe alınan alkışların sebebine farklı bir bakış açısı sunar.

Peki geri bildirim neden önemlidir ?

Colin Blakemore ve Grahame Cooper‘ın yavru kediler üzerinde 1950 ve 70’lerde yaptıkları bir deney vardır. Bu deneyde amaçlanan yavru kedilerin gelişim dönemlerinde gördüklerinin beyin gelişimlerine yapacağı etkileri anlamaktır. Deney şu şekilde gerçekleşmektedir. Yavru kediler beş aylık olana kadar, her gün karanlık bir odada tutulup, günde sadece bir defa bu odadan çıkartılarak kenarlarında dikey veya yatay çizgilerden oluşan silindirlerin içerisine yerleştirilirler. Beş ay boyunca herhangi bir köşe görmeyen ve sadece dikey veya yatay çizgilere maruz kalan kediler, deneyin ikinci aşamasında kendilerine boş bir odada gezinmelerine izin verildiklerinde sıkıntı yaşamışlardır. Çünkü yakınlık, uzaklık, köşeler gibi kavramlar hayatlarına hiç girmemişti. Bu kavramların eksikliğini zamanında hissetmemiş olmaları onların var olmadığı anlamına da gelmiyordu.

(Bu deney ile ilgili detay bilgi isteyenler için kaynak link: https://www.youtube.com/watch?v=QzkMo45pcUo)

Bence bu deney geri bildirim konusuna farklı ama güzel bir bakış açısı sunar. Kişiler aynı şekilde, sadece belirli kalıplar üzerinden dünyayı görmeye devam ederlerse hayat onlar için sadece yatay veya dikey çizgilerden ibaret olacaktır. Bu sebeple kişiler, en ufak bir ortam değişikliğinde sendelemek istemiyorlarsa mutlaka kendi bakış açılarını, yeni deneyimler ve doğru geri bildirimler ile zenginleştirmelidirler.

Ancak sadece geri bildirim almak tek başına yeterli değildir, üzerinde düşünülmeyen ve gerçek hayata geçirilmeyen herhangi bir geri bildirim, bilgi kırıntısı olarak aklımızın bir köşesinde kalacaktır. Geri bildirim alındıktan sonra düşmemek, üzerine gitmek ve inat etmek oldukça önemlidir.

Şimdi sürdürülebilir inat konusuna gelelim.

Geçen gün severek takip ettiğim Serdar Kuzuloğlu’nun yeni bir konuşmasını dinledim.

Yaklaşık 1 saatlik çok keyifli bir sohbetin olduğu bu videonun 59:25’teki bölümünde kendisine genç Serdar Kuzuloğlu’na nasıl bir öneriniz olurdu sorusu yönetilmiş. Serdar Kuzuloğlu ise bu soruyu “Sürdürülebilir İnat” kavramının başarı için çok önemli bir nokta olduğunu vurgulayarak yanıtlamıştır.

Bu yazıyı yazma fikrim de “Sürdürülebilir İnat” kavramını düşünürken çıkmıştı. Aşağıdaki video Serdar Kuzuloğlu’nun bu konuyu anlattığı bölümü içermektedir.

https://www.youtube.com/watch?v=iqPo28VTFTE&t=3556s

Sürdürülebilir inat neden önemlidir ?

Çünkü “Sürdürülebilir İnat” kavramının olmadığı bir yerde herhangi bir konuda “tam” anlamıyla bir sonuç elde etmek imkansızdır.

Bugün başladığınız bir oyunu yarıda bırakırsanız kaybedersiniz, çıktığınız bir futbol maçını sürenin dolmasına 20 dakika kala yorulduğunuz için bırakamazsınız, uzaya gönderilecek roketi tasarlarken rotanın üzerindeki tüm riskleri değil sadece başlangıcındaki riskleri hesaplayarak başarılı olamazsınız.

Mesela Formula 1 yarışlarını ele alalım,

Formula 1 yarışları bu konu ile ilgili oldukça güzel bir bakış açısı sunar.
F1 yarışları yüksek hızda giden F1 yarış araçlarının zorlu pistler üzerinde yaklaşık 60+ tur atarak tamamladıkları yarışlardır. Bu yarışta saniyelerin oldukça kritik olmasından dolayı Formula ekipleri olası her türlü zaman kaybını elimine etmek için canla başla çalışırlar. Bir F1 yarışında yarıştan kopamazsınız, şu turu biraz yavaş geçireyim diyemezsiniz, 55. turun sonunda ben yoruldum burada bırakıyorum diyemezsiniz. Her turu en iyi şekilde tamamlamak, bunun için yarış öncesi ve sonrası en iyi şekilde planlama yapmak ve bu zorlu yarışa zihinsel olarak hazırlanmalısınız.

(Hatta bırakın yarışı yarıda bırakmayı, bugünün dünyasında içerisinde olduğumuz rekabet ortamında yarış öncesi ve sonrasında dahi yarıştan kopamazsınız.)

Sürekli olarak iyileştirilmeyen bir performans mutlaka sizi yarışın gerisinde bırakacaktır. Aşağıdaki resimde 2019 senesinde gerçekleşen F1 yarışlarında takımların averaj pit-stop sürelerini bulabilirsiniz.

2019 F1 season: The pit crew - F1 by the Numbers

Dikkat ederseniz 10 takım arasından en iyi ile en kötü arasındaki performans farkı tam 1.11 saniyedir ! Bu performansın nasıl mümkün olduğunu sorguluyorsanız, Mark Jenkins tarafından yazılmış Performansın sınırları kitabında pit-stop’da yer alan ekip personeli için “Pit ekibine girecek kişiler, sezon içinde yapılan bin beş yüz ila iki bin alıştırmadaki performanslara göre belirlenir.” açıklaması yer alır.Şimdi gelin bir de aynı sene Singapur’da gerçekleşen yarışın tamamlanma sürelerine bakalım.

Dikkat ederseniz Ferrari ekibinden kazanan sürücü Sebastian Vettel ile Red Bull ekibinden Max Verstappen arasında 3.82 saniyelik bir fark var.  61 tur boyunca kıyasıya mücadele eden takımlar arasında Red Bull eğer kazanmak istiyorsa iki saate yakın süren yarış performanslarını 3.82 saniye geliştirmesi gerekmektedir. Tam olarak bu sebeple F1 yarışlarında pit-stop’lar gibi zorunlu duraklamalara takımlar çok ciddi bir şekilde hazırlanırlar. 5 saniyelik bir hatanın veya gecikmenin nelere mal olabileceğini görebiliyor musunuz ?

Geri bildirim (ki bu örnekte süreler bir performans geri bildirimidir.) sürdürülebilir inat konusunun önemli bir bacağıdır. Sürekli olarak sadece tekrar ederek veya organizasyon yaparak başarılı olunması mümkün değildir.

“Sürdürülebilir İnat” in önemli bir bacağı “Düşünme ve Değerlendirme” çalışmalarıdır.

Yazıyı Masterclass üzerinden yeni tanıştığım “Thomas Keller” adlı şefin altı prensibi ile tamamlamak istiyorum. Thomas Keller Kaliforniya’da “The French Laundry” adında “Michelin” yıldızlı bir restoran işleten ünlü bir şeftir. Masterclass üzerinde vermiş olduğu dersin son bölümünde başarı için annesinin restoranında çalışırken öğrendiği altı prensibi izleyicileri ile paylaşmaktadır.

Bence bu altı prensip sürdürülebilir inat ve geri bildirim için oldukça güzel bir yol haritası sunmaktadır. Bu altı prensip aşağıdaki gibidir,

  1. Organizasyon: Bu adımda şef, kendisinin yemek yapmaya hazır olması dışında, yanındaki kişilerinde onunla birlikte en iyi şekilde nasıl organize olabileceği üzerine kafa yorduğunu anlatır. Başarılı bir süreç, herkesin efektif olduğu iyi organize olmuş bir süreçtir. Burada bir şablon oluşturulması önemlidir.
    .
  2. Verimlilik: Bir önceki adımda bahsedilen organizasyonda verimlilik nasıl sağlanır ? Tabaklar en efektif şekilde nasıl dizilir. (Veya F1 yarışındaki Pit Stop örneğinde olduğu gibi yarım saniyelik bir iyileştirme nasıl yapılır ?) Elimizdeki kısıtları en verimli şekilde nasıl kullanabiliriz ? Kısıtlı bir alanda en fazla tabak nasıl yıkanır ? Verimlilik bir düşünme egzersizidir.
    .
  3. Kritik Geri Bildirim: Bence sürdürülebilir inadın verimli olabilmesi için en önemli maddelerden bir tanesi budur. Bu konu ile ilgili şef restorana gelen 80 kişiden 79’unun mutlu ayrılacağını, ancak şef ve ekibinin kendini ilerletmesi için bir adım ilerisini arayan o bir kişinin geri bildiriminin çok önemli olduğunu anlatıyor. Gelişim için sürekli olarak geri bildirim almak ve hata/gelişim kavramının içselleştirilmesi çok önemlidir.  Sizi olduğunuz alandan ileriye taşıyacak olan bölüm burasıdır.
    .
  4. Tekrar: Hiçbir yemeği ilk seferde mükemmel halde yapamayacağınız için önemli adımlardan bir tanesi tekrar edebilme yeteneğidir. Sıkılmadan, usanmadan, her defasında yeni bir düzeltme ile aynı yemeği tekrar edebilme yeteneği. Bu her konu için geçerlidir. İlerleme yapmak istediğiniz konuyu sürekli olarak tekrar etmek ve geliştirmek zorundasınız.
    .
  5. Ritüeller: Şef, yapılan başarılı işlerin arkasında bazı ritüellerin olduğundan bahseder. Buna örnek olarak restoranın çöpünü belirli saatlerde dışarı çıkarmak veya tüm çalışılan istasyonlardaki tuzların her gün aynı saatte doldurulması gibi ufak tefek gözüken ancak düzeni ve temeli sağlamlaştıran başarılı ritüellerin edinilmesi başarı için kritik önemdedir.
    .
  6. Takım Çalışması: Restoranlarda bu konu çok nettir. Eğer ekibin bir üyesi hata yaparsa herkes hata yapar. Yapılan yemeğin başarılı olması da aynı şekilde tüm ekibin başarısı olacaktır. 

Sürdürülebilir inat konusuna bence güzel bir yol haritası sunan Thomas Keller tüm bu maddeleri sıraladıktan sonra konuşmasını aşağıdaki cümle ile tamamlıyor.

“Ve hepsinden önemlisi, ısrarcı olun….”

Sürdürülebilir inadınızdan vazgeçmemeniz, düşüncelerine değer verdiğiniz kişilerden sürekli olarak geri bildirim alarak hep bir adım ileriye gitmeniz dileğiyle…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s